22 Kasım 2024 14:34

İki ayrı yumruk, iki ayrı gerçek, birini atan ülkücü bir öğretmen, diğeri bir AKP’ Lİ.

AKP’Lİ Osman’ı 800 avukat savunacakmış.

Ne kadar acı değil mi?

Ülkücü öğretmeni savunacak tek bir avukat çıkmamıştı oysa.

Ülkücünün yalnızlığı, ülkücülüğün sahipsizliği, ülkücünün kaderi bu işte.

Bu gün dolaylı da olsa AKP’Lİ Osman’ı savunan pek çok ülkücü var.

Fakat nedense o gün ülkücü öğretmeni bu kadar açıktan kimse savunmamıştı.

AKP’Lİ Osman için

Yaşlı bir adama yumruk attıracak ne yaptın dendi.

Ama ülkücü öğretmen için hiçbir şey denmedi.

Oysa o sıralar AKP

PKK ile açılım süreci yürütüyor

PKK LILAR Habur da davul zurna ile karşılanıyordu

Türk bayrağı gönderden indiriliyor

Vatanın bağrında kurtarılmış bölgeler açılıp halk mahkemeleri kuruluyordu.

Doğuda Güneydoğuda devlet kışlalara çekilmiş

Vatandaş kafayı yiyecek hale gelmişti.

Barzani’yle ortak mitingler yapılıyor

Müslim kırmızı halıyla karşılanıyordu.

Anneler ağlamasın diye diye

Milletin devletin anası ağlatılıyordu.

İş Türk polisine tokat atılacak seviyeye gelecek kadar zıvanadan çıkmıştı.

Sinirler had safhadaydı.

İlk yumruk işte böyle bir zamanda atılmıştı.

Hiçbir surette tasvip etmemekle, hiçbir şekilde doğru görmemekle birlikte

söylenebilecek çok şey vardı; ama hiç kimse bir şey söylemedi.

Bu gün milletin psikolojisinden, sosyolojisinden dem vuranlar,

O gün, hiçbir şeyden dem vurmadı.

Anadolu’nun yağız delikanlısı işlediği suçla tek başına yapayalnız kaldı.

AKP’Lİ Osman’da olduğu gibi ne kahraman ilan edildi,

Ne de eli öpülmek için sıraya girildi.

Öğretmenimiz mahkemeye çıkarken yanında kimse yoktu.

Hapse atıldı yanında kimse yoktu.

Ne partisi, ne ocağı, ne de ülküdaşları kimse ona sahip çıkmadı.

Kimse bu öğretmenin evi barkı, çoluğu çocuğu var mı? Varsa ne oldu?

Ne yiyip ne içiyorlar, neyle geçiniyorlar, kiralarını, elektriklerini sularını nasıl ödüyorlar,

Çocuklarının, ailesinin psikolojisi nasıl demedi.

Öğretmenimiz öğretmenlikten atıldı.

Dışarı çıktı, senelerce iş aradı; ama o artık bakana yumruk atmış sakıncalı biriydi.

Özel sektör dahil kimse iş vermedi.

Kendisi de, ailesi de adeta vebalı muamelesi gördü. Dışlandı.

Aradığı pek çok ülkücü telefonlarını açmadı.

Oysa o, üniversite yıllarında fakülte başkanlığı yapmış, ocak yönetimlerinde bulunmuş, hayatının her safhasında ülkücü mücadelenin içinde bulunmuş bir ülkücü,

Öğrencileri tarafından sevilen başarılı bir öğretmendi.

Bir anlık duygusallığın, bir yanlışın bedelini, çocuklarıyla birlikte bu kadar ağır ödememeliydi.

Her ne kadar bir yanlış yapsa da o bir ülkücüydü. MHP’SİYLE İYİ partisiyle, ocağıyla muhalif ülkücüsüyle tek başına, bir başına bırakılmak gibi bu kadar ağır bir bedeli hak etmemişti.

Yaptığı yanlıştı, yatıp çıkmış, cezasını çekmişti, en azından bu bedel ailesine çocuklarına bari olsun çektirilmemeliydi.

Bu ülküdaşımız hala işsiz biliyor musunuz?

Bakana yumruk attı diye ülkücüler bile ona iş vermedi.

Herkes fişleniriz zarar görürüz diye kaçtı. Görmezden geldi.

Çalmadığı kapı, gitmediği makam kalmadı; ama hepsi yüzüne kapandı.

Aile çok acı çekiyordu. Onurunu gururunu bir kenara bırakıp yumruk attığı bakandan özür diledi.

Ama bu gün şehit cenazesi psikoloğu kesilenler, o gün bir adım bile geri atmadı.

Hiçbir provokasyon, hiçbir gizli ajandası olmayan, tek suçu ülkenin düştüğü hale isyan olan bu vatan evladı acımasızca yalnızlaştırıldı.

En acısı, bu gün atılan yumruk da milli ve manevi, psikolojik ve sosyolojik gerekçeler arayan ülkücüler,

Bu gerekçelerin alası olan o yumrukta hiçbir şey aramadı.

Onlarca MHP’Lİ belediye vardı.

Biri çağırıp da ‘’Gel burada çalış, evine barkına ekmek götür’’ Demedi.

Çoluk çocuk sahibi bir ülkücü, attığı bir yumruk yüzünden herkesin gözü önünde

partisinin, ocağının ülküdaşlarının gözü önünde acımasızca linç edildi.

Yani?

Yani, ülkücülerin bu gün bu konuda tek kelime konuşmaya hakları yok.

Çünkü maşeri vicdanı o kadar kötü sızlattılar ki, susmak, görmezden gelmek mümkün değil.

Amacım partilerin, ocakların aleyhlerinde yazıp onları yıpratmak değil.

Bilakis taşımaları gereken şuur ve sorumluluklarını hatırlatarak, benzer hataların bir daha tekrarlanmamasını sağlamaktır.

Ülküdaşına sahip çıkamayan bir hareket, devlet ve milletine de sahip çıkamaz çünkü.

Biliyorum ki bu yazıdan sonra ülküdaşını savunmakta kedi olan, ama lider ve partisini savunmakta aslan kesilen bir sürü ülkücü çıkacaktır.

Onlara hatırlatırım ki ülküdaşını savunamayanlar liderlerini, partilerini, devlet ve milletlerini de savunamazlar.

Çünkü şuursuz hiçbir refleks milli refleks olma hakkına sahip değildir.

Unutmayınız ki bu hareketin kodlarında en az liderlik kadar ülküdaşlığında bir değeri var.

Lider bir tane

Ülkücü bin tane diyemezsiniz.

Bir ülkücünün değerini bilmezseniz

Bir milyonda olsanız bir anlam ifade etmezsiniz.

Kimse söylediklerimden kendilerine politik çıkar devşirip onursuz paylar peşine düşmesin.

Söylediklerim ülkücülerin bir kısmına değil içinde kendimde dahil herkesedir.

Konu güncel ama kanayan yara eskidir.

Buyurun! Vatan millet beka şehit diye mangalda kül bırakmıyorsunuz madem

Ülkücü öğretmenimiz hala orada işsiz güçsüz kaderiyle baş başadır.

Hani, ‘’Bu kan hala o kandır’’ diyorsunuz ya

Bu ülkücülükte işte hala o ülkücülükse

O zaman Bu utanç, bu vefasızlık, bu çifte standart ne?

HASAN GÖMLEKSİZ

25 NİSAN 2019

#akp 800 avukat, #AKP'Lİ, #çifte standart, #iki ayrı gerçek, #iki ayrı yumruk, #MHP'Lİ, #ülkücüye yok, #vefasızlık

Bir yanıt yazın