OCAKLAR VE LALE DEVRİ
Bazı aşklar, bazı fikirler, bazı hareketler destansıdır, ölümsüzdür.
Dünyaya bir gelir, bir daha gelmezler. 68 i bilmem, ama 78 ler öyledir.
Adlarına ne kadar ağıtlar yakılıp, kitaplar yazılsa da, adlarına ne kadar türküler yakılıp, filmler yapılsa da şairin:
”Yiğit bahtsız olurmuş, taçsız, tahtsız olurmuş.
Namertlerin adı çok, mertler ATSIZ olurmuş” dediği gibi atsızdırlar.
Hele o ”Bir kemiğin ardından saatlerce yol giden itler bile gülecek kimsesizliğimize” dizeleri yok mu?
Kahrolmamak, eriyip yok olmamak mümkün değil. Nasıl da görmüş bu günleri
Hey gidi yıllar hey! Dili olsa da konuşsa! Elde kalan bir avuç hüzün…
Ocaklarda büyüdük, sokaklarda öldük.
Ne yiğitler, ne çakallar, ne puştlar gördük!…
Yüreğimizde sevda, sırtımızda dağ gibi bir yük.
Bir bir, tek tek özenle seçildik.
Göğ ekin gibi, bir gecede biçildik.
Vatanmış, milletmiş, idealmiş, artık kimin neyine
Bizden selam söyleyin Salı beyine…
Saatlerce milliyetçi, ülkücü, Türkçü, Turancı nutuklar atıp, sonunda heyecanla cumhurbaşkanı adayı olarak siyasal İslamcı bir adayın açıklanması yok mu? Bitiyorum bu milliyetçiliğe.
Bir lider, bir ülkücü, bir Türkçü, bir Türk milliyetçisi olur da ancak bu kadar olur(!)
Hallerine, hareketlerine, Türkiye’ye dayattıkları yeni sisteme bakınca
ÜLKÜLERİNİ gerçekleştirdiklerini, TURAN VE MİLLİYETÇİ TÜRKİYE diye yerine YERLİ VE MİLLİ CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNİ kurduklarını, kurdukları bu sistemle de ülkeyi uçurduklarını sanıyorlar galiba ne gülünç değil mi?
Cinnet sadece insanlar için değilmiş demek ki. İnsanlar gibi hareketlerde topyekûn cinnet geçirebiliyormuş…
Şu son lale devrini saymazsak ömrümüz kavgayla, garibanlıkla geldi garibanlıkla geçti; ama hiç kimseye eyvallahımız olmadı. Ne bir kuruş devlet ne de bir kuruş vakıf parası yemedik.
Herkes bilir ki ülkücülerin öyle bir zenginliği, öyle bir hazinesi vardır ki
Ona, değil devleti soyan soysuzların, yedi düvelin hazinesi gelse yetmez.
Bakmayın siz şu günlerde at izinin it izine karıştığına
Yalnız ve kimsesiz sarılan derin yaraların iyileşmesi kolay değil…
Bir yanda derin devlet, bir yanda küresel güçler, bir yanda siyasal ümmetçilik, bir yanda doymak bilmez sağ, bir yanda partisel, sistemsel oligarşi, bir yanda duygusal milliyetçilik, bir yanda hamaset, bir yanda ilkesiz, omurgasız ağabeyler, bir yanda, raconcu, düzenci ve dümenci reisler. Yılgınlık, bıkkınlık, komitacılık ve bunların hepsine karşı tek başına direnen Türk milliyetçiliği, kolay değil.
En önemlisi ve en zoru, çağdaşlaşamamak tabi. Devletler gibi, fikir hareketleri de kolay çağdaşlaşamıyor maalesef. Muhafazakârlık batağı az kuşak yutmadı. Sınırdayız, can havli, tıpkı Osmanlının sonu gibi bu gün de bıçak kemiğe dayandı.
Cumhuriyetten sonra Milliyetçi toplumcu ikinci bir uyanışın arifesindeyiz.
Türk milliyetçiliği Orhun Kitabelerinden bu yana hiç durmadan devam eden sosyolojik bir gerçeklikle partilere, derneklere, siyaset ve siyasetçilere inat
Altın gibi kıymetli, su gibi aziz, toprak gibi bereketli,
Adamlık, mertlik, dürüstlük, insanlık ve ülküdaşlık gibi asil bir ruh,
Özgürlükle yoğrulmuş bir karakter, cumhuriyetle taçlanmış bir gurur,
Kafası öne eğilmemiş bir baş, leke sürülmemiş bir alın ve kirlenmemiş tertemiz pırıl pırıl bir milliyetçilikle bütün zincirleri, bütün prangaları kırarak yeniden doğuyor.
Unutanlar için hatırlatıyoruz, ülkücülük veballidir.
Ülkü ocaklarının tarihinde iktidar ve düzen karşıtlığı yazar, ama düzen yandaşlığı yazmaz.
Direniş ve başkaldırı yazar, ama itaat yazmaz. Mertlik delikanlılık yazar, ama döneklik yazmaz.
Fakirin, fukaranın, yanında olmak yazar, ama zalimin hortumcunun, yanında olmak yazmaz.
Milliyetçilik, cumhuriyetçilik yazar, ama itaat ve kölelik yazmaz.
Eskiden ülkü ocakları hayatın her alanında vardı.
Dağdaki çobandan üniversitede ki öğrenciye, fabrikadaki işçiden tarladaki çiftçiye,
Çarşıdaki esnaftan, devlet dairesindeki memura kadar herkes ülkücüleri, ülkü ocaklarını ve faaliyetlerini görür, duyar ve bilirdi.
İç siyaset, dış siyaset, eğitim, kültür, sanat, tarım, ekonomi, spor, dış Türkler, Turan aklınıza gelebilecek her şeyle ilgili muhakkak söyleyecek sözleri vardı.
Yerine göre miting, yürüyüş, panel, konferans yapar. Yerine göre de bildiri dağıtıp demeçler verirdi.
Şimdi sanki bu ülkede yaşamıyorlarmış gibi yoklar.
Arkadaş! Ülkenin varının yokunun satılmasına, soyulmasına, açlığa ve yokluğa mahkûm edilmesine, hadi bunları geçtik, siz gençsiniz yahu! Üniversitelisiniz. Üniversite mezunu insanların işsizliğine, çaresizliğine söyleyecek hiçbir sözünüz yok mu?
Aklınızı, fikrinizi, gençliğinizi, ruhunuzu, misyonunuzu bu kadar mı yitirdiniz be arkadaş?
Sevgili gençler! Şunu kafanıza iyice sokun ”Emir demiri keser” Diyenler yalan söylüyor. ”Emir demiri” Askeriye de keser. Akılda fikirde ilimde sanatta değil.
Ülkücülük herkese yakışmaz. Başkanda olsa, reiste olsa, liderde olsa, yakışmadı mı yakışmaz. Herkesin kanı, herkesin sütü, herkesin kafası, herkesin mayası tutmaz.
Ülkücülük onurlu, gururlu, vebali ve asil bir harekettir.
Her ne kadar zihinsel ve sistemsel birçok problemi olsa da tarihin hiçbir döneminde haram ve soygunla, ihanet ve iş birliği ile anılmamıştır.
Yeri gelince ezilmiş, sürülmüş acı çekmiş, ama asla ve asla vatanına ve milletine ihanet etmemiştir.
Aç kalmış, açıkta kalmış, ama hiçbir zaman devletin, milletin ve yetimin hakkına el sürmemiştir.
Yere göğe sığmayan ne vakıflar, ne dernekler, ne hizmetler ne himmetler geldi geçti bu diyardan.
Ne aslanlar, ne kaplanlar, ne mücahitler gördük biz.
Ülke ağzına kadar müteahhit, mahkemeler ağzına kadar itirafçı doldu.
Kimi, yarasa gibi kanımızı emdi. Kimi, bir yılan gibi soktu.
Kimi, bir tufan gibi esti gürledi, ama nihayetinde hepsi devrilip gitti.
Devleti soymanın, saçı bitmedik yetimin hakkını yemenin, haksızlık ve adaletsizliğin sonu bu.
Nerden bilsinler ki dağla taşın, Türk’le Arap’ın, Yezitle Hüseyin’in arasındaki farkı? Vatanla, milletle, helalle hiç işleri hiç olmamış ki!
Haramla kurulan saraylar yıkılsa da, helal harçlıklarla kurulan ocakların kolay kolay yıkılmaz.
Nerde olursanız olun farkı koruyun ülkücüler! KURTLA, KURT KÖPEĞİ AYNI OLMAZ ÇÜNKÜ.
Ülkücü ve ülkü ocaklı olmanın paha biçilmez gururunu herkes bilmez.
HASAN GÖMLEKSİZ
30 Aralık 2020