22 Kasım 2024 15:39

Ülkücüyüm demekle ülkücü olunsaydı sanırım bu gün bunları konuşmayacaktık.

Acı ama gerçek

Her ciddi fikirde olduğu gibi ‘nitelik nicelik’ meselesi, eninde sonunda bizim kapımızı da çaldı.

Duyguyla akıl, nitelikle nicelik, siyasetle fikirde, pergelin ayağı gereğinden çok fazla açıldı.

Yılların sorunlarıyla yüzleşiyoruz.

Fikirsiz ruh ne kadar boşsa, ruhsuz fikirde o kadar boştur.

Bizi biz yapan değerleri hoyratça yok ediyoruz.

Ülküdaşlık ölürse ülkücülük yaşayamaz.

Diyeceksiniz ki nereden çıktı bunlar? Tabi ki tavşan gibi şapkadan değil.

Hattı, sınırı zorlayan şeyler var.

Değerlerimiz, kırmızı çizgilerimiz birer birer yok ediliyor.

Dünyanın en iyi harcına, dünyanın en etkili zehri akıtılıyor.

Biz sadece ülkücü değil, aynı zamanda ülküdaş olduğumuzu bir kez daha hatırlatalım istedik.

Hatırlatalım ki hiçbir kimse, kökü mazi de bu yüz yılların mayasını bu kadar hoyratça kirletmesin.

Hiçbir kimse unutmasın ki, ülkücülerin mazisinde ülküdaşlıktan daha güzel bir arkadaşlık,

Ülküdaşlıktan daha candan bir dostluk olmamıştır.

Bu nedenle kimse heveslenmesin, ülküdaşlıktan daha büyük bir parti de olmayacaktır.

Eninde sonunda kötü nam ve şöhretlerinizle birer birer çekip gideceksiniz hayatımızdan.

Çünkü ülküdaşlık devre dışı kalınca ülkücülük yükü çekmeye, korumaya yetmiyor.

Dünyada bu kadar şehit, bu kadar gazi, bu kadar acı, bu kadar tatlı anıyla mayalanmış bir başka hareket yoktur çünkü.

Defalarca kandırılsak da

Defalarca unutulsak, defalarca hayal kırıklığına uğrasak da

Defalarca dışlansak

Defalarca ciğeri beş para etmeyenlere yenilsek te

Bu böyledir böyle olmaya da devam edecektir.

Çünkü kolay değil, ezileni sürüleni saymıyoruz.

Tam beş bin şehit, tam beş bin gardaş gömdük toprağa.

Değişmiyor, değişemiyor insan, ruhundan, içinden çıkarıp atamıyor.

Ta! Kılcal damarlarımıza kadar işleyen bir aşktan, bir ruhtan bahsediyoruz.

İtilse de, kakılsa da bitmeyen tükenmeyen bir sevdadan.

Ülkücü olan herkes bilir bunu: Ülkücünün canı çıkar, ama ülkücülüğü çıkmaz içinden.

Bilmeyenlere ne kadar anlatsak boş. Anlatsak ta anlamazlar zaten.

Onların ülkücülüğü, tıpkı dindeki Emevi din anlayışı gibi özsüz, ruhsuz bir şekilden ibarettir sadece.

Hasılı sütü başka, mayası başkadır ülküdaşlığın. Özel hasletler, özel şartlar gerektirir, herkeste tutmaz.

Çayı başka, simidi başka, ekmeği başka, dostluğu başka, arkadaşlığı başkadır.

Muhabbeti, yazısı, afişi, mitingi, anısı, hatırası, kederi, sevinci her şeyi başkadır ülkücünün.

Orhun Abidelerinden bu yana hiç sönmeyen bir ocakta, hiç sönmeyen bir korla yanar.

Abı hayat suyu gibi, abı hayat ateşidir bir nevi ocak yani.

Adı dün başka, bu gün başka olsa da, Oğuz Handan Atatürk’e kadar cevheri hep aynıdır.

İçten dıştan her türlü saldırıya rağmen bitmemesinin, sönmemesinin sebebi budur.

Salt bir fikir değil yani.

Birilerinin belki bir sosyoloğun,

Belki bir felsefecinin

Belki bir sosyal psikoloğun

Belki bir tarihçi, belki bir edebiyatçının

Bu kadar karmaşık, bu kadar güçlü bir çekim gücüne söyleyecek bir şeyleri olmalı. Bizim şimdilik yok.

Ülkücü olanla olmayanda tanır birbirini.

Ama melun bir el, hep can evinden, sırtından vurur onları.

Kurdu hep içindedir.

Hani kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti diye başlayan güzel bir marş var ya

İşte biz de tıpkı onun gibi

Kanla irfanla kurduk biz bu ülküdaşlığı.

İdealsiz, köksüz, ruhsuz, pis siyasetin oyunlarıyla değil.

İlmek ilmek yürek yürek ördük biz bu sevgiyi.

Yedi düvele boşuna nam salmadık.

Koskocaman bir teşkilattık, ama küçücük bir aile gibi hepimiz bir birimiz tanırdık.

Bir birinin evinde yatmayan, bir birinin ekmeğini aşını yemeyen ülkücü yoktu.

Ne yalan söyliyeyim bu yedi kat yabancı ülkücülüğe hala alışamadım.

Çünkü gördük ki, ne kadar mangalda kül bırakılmazsa bırakılmasın, kederi ve sevinci paylaşmadan ülkücü olunabiliyor, ama ülküdaş olunamıyormuş bir türlü.

Saygı, sevgi, ruh, şuur, asalet, cesaret, iman, ahlak, bilgi, inanç sayın sayabildiğiniz kadar bizi biz yapan o kadar çok değerimiz varmış ki. Şimdi neredeyse hiç birisi yok.

Kim ne derse desin, bir şeyler eksik arkadaş!

O tadı, o aşkı, o sevdayı vermeye yetmiyor eldeki.

Aynı partili miyiz? Evet! aynı partiliyiz, ama hepsi o kadar.

Yani Keder de ve kıvançta bir olmadan, ülküdaş olmak kolay değil öyle.

Ülkücünün ülkücüye güvensizliği o kadar had safhaya ulaştı ki, birileri artık buna dur demek zorunda.

Bu kadar iyi bir kumaştan, bu kadar kötü bir elbise acaba nasıl çıktı diye oturup uzun uzun düşünmek zorundayız. Çıkarcıların partisi oluyor da davası olmuyor ne yazık ki. Bu kadar güzel insanlara bu kadar çirkin bir elbise yakışmıyor.

Her şey için sosyolojik bir tahlil gerekiyor.

Bir fert değil, bir hareketiz çünkü. Ama yok.

Sosyolojiyle işimiz olmadığı için es geçiyoruz. Tıpkı ilmi, irfanı, Edebiyatı, sanatı, sporu pek çok şeyi es geçtiğimiz gibi. Nereye kadar es geçeceksek.

Ne kadar acı değil mi? Ziya Gökalp’le Cumhuriyetin temellerini oluşturan bir hareketten, sosyolojiyi gale almayan bir harekete dönüştük. Ama Kim bilir, belki bizim de bir gün birbirimizi kötüleyerek değil, ama eleştirerek daha iyi, daha güzele ulaşmak için Frankfurt Okulu gibi bir okulumuz olur.

Diyeceğim büyük ülküler başka, küçük hesaplar başkaymış arkadaşlar! İnsan ancak yaşayınca anlıyor.

Bizimkisi kazanamasak da büyüktü.

Küçüğü belki de bundan tat vermiyor bize.

Takmışlar bir kere kafayı mitile, iktidarı bile hayal etmeyenler, koskocaman Turanı nasıl hayal edebilir ki? Milliyetçilerin misyonunda, tarihin hiç bir döneminde yancılık olmamıştı, ama şimdi bal gibide yancıyız işte.

Kör müsünüz? Gözümüzün içine baka baka aldatıyorlar bizi. BDP ile tahterevallide tartıyorlar, daha ne olsun. Kürdistanlar, Lazistanlar, ekümenik ayakları şimdiden havada uçuşuyor.

Bu kadar köklü, bu kadar büyük bir fikrin yanında sağdı, soldu, mitildi, yataktı, yorgandı o kadar basit, o kadar sıradan, o kadar komik geliyor ki insana

Ayıptır, yazıktır, günahtır!

Bu Türk milliyetçiliğiyle, bu Türk milliyetçileri ile alay etmek demektir.

Diğerleri ne yaparsa yapsın, bu ahval ve şerait Türk milliyetçilerine yakışmıyor.

Siyaset ve demokrasiye seviye gelecekse bu, milliyetçilerin savrulmasıyla değil, ancak ve ancak kendisine gelmesiyle mümkündür.

Yani, kim ne derse desin, siz ne kadar uzaklaştırmaya, siz ne kadar unutturmaya çalışırsanız çalışın, biz yine de ulu önder Atatürk ve Başbuğun izinde ilerlemeye,

İlim, ideal, ilke ve ahlakla vücut bulmuş, çağdaş milliyetçi toplumcu düşünceyi savunmaya devam edeceğiz.

İki partili sisteme de geçsek, üçüncü parti olarak değil, birinci parti olarak eninde sonunda Türk siyasetinde ki yerimizi alacağız. Çünkü Türk’te çözüm, Çünkü Türk’te Atatürk bitmez.

Ülkücüler, Türk milliyetçileri son sözünü söylemedi daha.

Hasan Gömleksiz

17 Haziran 2019

#ülkücü, #ülkücülük yaşayamaz, #ülkücüyüm, #ülküdaşlık ölürse

Bir yanıt yazın